13 Kasım 2012 Salı

İkinci gün, memuriyete giriş

Günün planı hastaneye gitmekti. Evinde kaldığım arkadaşım (bkz. Murat) Cuma gününden evraklarını teslim etmiş, hastaneyi görmüş, ama benim için heyecan verici bir gün!

Sabah erkenden(Erken dememe bakmayın, 8:15 civarı =)) kalkıldı. Maalesef halen sıcak suyumuz yok, ve benim her sabah saçımı yıkamak gibi bir alışkanlığım var.(Bir insanın saçı 10 saatte yağlanır mı arkadaş!) Buz gibi suyun altında saçımı yıkayıp, iyice ayıldıktan sonra(ve de tabi biraz da kuruttuktan sonra) yola çıktık.

Yıllardır sabah 6-6:15'de kalkıp, 6:30'da yol çıkmamdan mıdır bilmem, hiç kahvaltı alışkanlığım yok. Ancak Murat sabah bir şeyler yemesi gerektiğini belirtince, yol üstünde simit/poğaça bulabileceğimiz bir yer arayarak hastaneye doğru yola koyulduk. Eve yakın bir çay evi bulduk, orada çay içtik, Murat poğaça yedi. Ben sabah çayımı 2 şekerli içerim, ondan mıdır bilinmez, çayın kötü olmadığını düşünürken, aslında çay acıymış, ilginç. Belki de ben, burada kötü çay olmayacağına fazlasıyla inandırmışım kendimi.

Neyse efendim, 5 dakikalık yol yahu, diye çıktığımız hastane yolunun o kadar da 5 dakikalık olmadığını keşfettik önce. Güzelce bir yokuşu da aşmak gerekiyor hastaneye varabilmek için.

Hastane binası eski tipik bir devlet binası. Yenilenmesi düşünülüyormuş duyduğumuz kadarıyla. Klasik bir ilçe devlet hastanesi. Fotoğrafını çekmeyi unutmuşum heyecanla, eve gelince aklıma geldi, artık yarına kısmetse.

Hastane'de önce Murat beni idari işlerin olduğu yere götürdü, ki evraklarımı teslim edeyim ve memuriyetim başlasın. ÇKYS(Çekirdek Kaynak Yönetim Sistemi) denilen sistemin şifresi yalnızca tek kişide oluyor hastanelerde, ve şansa bakın ki, bu kişi izne ayrılmış! Amma velakin tüm bu zaman zarfı boyunca dört ayak üstüne düşmüş olmam da göz önünde bulundurulunca, tabi ki, izinde de olsa, o sırada hastane de kendisi.

Hayatımda bu kadar önemli hissettirildiğim heralde olmamıştır, olsa da bu kadar değildir sanırım. İnsanın hoşuna gidiyor gerçekten de. İşlemlerim hızlıca halledildi. Maalesef mezuniyet belgesini de getirmem gerekiyormuş, ve evde unutmuşum, ama onu bile sorun etmediler, hocam göndersinler, biz onu sonra ekleriz dosyanıza dediler. Ziraat Bankasında hesabım açıldı, hatta telefonuma mesaj geldi, ve bunu yerimden hareket bile etmeden, kimseyle konuşmadan yapmış oldum. Muhteşem! Zira İstanbul'da Ziraat'te hesap açtırmak istesem, bunun benim hayatımdan ne kadar zaman çalabileceğini tahmin dahi edemiyorum.

İstifa ediceğimi ve 1 ay sonra gideceğimi söylediğim de ise, insanların suratları düştü. Üzüldüm. Kötü bir haber almış gibi oldular. Ama yapabileceğim bir şey yok maalesef. Tabi ki çayımı da içip biraz sohbet ettikten sonra, aşağıya Acil Polikliniğine indim.

Doktor odası artık benim! Bu güzel bi başlangıç. Poliklinik'te herşeyi sizin söylemlerinizle yapan insanlar var! Oh yahu. İnternlükten çıkıp doktorculuk oynama vaktim gelmiş farkettim onu. Acilde çalışan arkadaştan öğrendiğimiz kadarıyla çok yoğun ya da çok sorunlu bir acil değil. Artvin'de tam teşekküllü hastane var, sıkışınca oraya sevk ediliyormuş hastalar zaten. Altından kalkılmayacak bir yük yok gibi geldi. Tabi bunu ancak tek başıma nöbet tutunca tam olarak bilebilirim.

12 gibi yorulduğumuza karar verdik(!) ve şehre doğru yola çıktık. Emine Abla'nın restoranında yemek yedik(Adı Hanımeli sanırım lokantanın). Cenaze varmış anladığımız kadarıyla, biraz kalabalıktı, ama yemekler ortalamanın üstünde ev yemekleriydi, ben dahi memnun kaldım açıkçası.

Oradan çıkıp eve geri döndük. Söylemeyi unuttum sanırım, sabah evden çıkıp kahvaltı yaptıktan sonra, eve geri döndük, Murat'ın sipariş verdiği buzdolabı, ve bez gardroblarımız geldi. Yemek yedikten sonra ilk iş, 1 milyoncu tadındaki, herşeyi satan bir dükkana girip, askı almak oldu. Eve döner dönmezde bez dolaplarımızı kurup içlerine eşyalarımız astık, yerleştirdik. Oh mis! İyice bir ev oldu artık burası.

Neredeyse saat 5'e kadar miskin miskin oturduk, kitap vs okuduk, zaman geçirdik. Ve sonra internetimiz geldi! Beklenen an. Gerçi ben her koşula hazırlıklı olmak için yanımda VINN getirmiştim, ama tabi sabit internetin tadı, hızı hiç birşey de yok =)

Saat 7 gibi acıktık, ve evet, yine Emine Abla'nın yanına gittik. Dükkanın saatinin pilimi bitmiş ne olmuşsa, saati geç sanmışlar dükkanı kapatıyorlardı biz gittiğimizde. Emine Abla gelin gelin dedi, güzel bir mercimek çorbası içtik, sonra da köfte pilav yedik. Tabi sonrasında da sohbet. Bu sefer çay yoktu, nescafe ile idare ettik. Murat'ın babasının tanıdığı diyerek dün bahsettiğim Bayram abi'de geldi yanımıza, konuştuk bir müddet. Daha doğrusu onlar konuştular, biz dinledik. Karadeniz insanı konuşmaya başladı mı, devamı epey geliyor anladığımız kadarıyla.

Yarın kaşem gelicek, memuriyet başladı, 1-2 haftaya nöbet çizelgesine de girerim, buzdolabımız var, cola, schweppes gibi zehirli içeeklerime kavuştum. (bkz. hiç su içmemem) Şu anda hayat baya güzel Borçka'da benim için.

Yarın unutmazsam, hastanenin fotoğraflarını koymayı planlıyorum, ha bir de, bu kadar bahsettik, Emine Abla'nın dükkanının da fotoğrafını çekmeye çalışıcam.

Güzel yer buralar.

Bal isteyen varsa, kilosu 100 liraya, tavsiye edilen bir yer gösterdi ayrıca Bayram abi =)

Yarın görüşürüz artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder