16 Kasım 2012 Cuma

4. Gün, Borçka alemleri

Dün yatıyorum dedim ya, yatmadım. Acıktık yahu. Kalktık dışarı çıktık, ne var ne yok diye akşam 10'da. Mavi çarşı denilen bir yer var, böyle Kadıköy Çarşı gibi bir bina, içinde dükkanlar var. Tabi o saatte orası da kapalıydı.

Ancak ilginçdir, dükkanların birisinin vitrininde Merrell botlar gördük. Murat Goretex tabakalı, su geçirmeyen bir bot bakıyordu, aklımızın bir köşesine yazdık. Biraz daha gezdikten sonra açık bir pideci gördük. Dilan isimli, fena durmayan bir yerdi. Çalışan diğer doktor arkadaşlardan öğrendiğimiz üzere fena pide yapmıyorlardı. Bize iki tane konya usulü pide getirdiler, etli ekmek dediğimize benzer bir şey. Gayet lezzetliydi, ancak bitiremedik, keza porsiyonlar, o kadar büyüktü ki, bir pide söyleseydik ikimizde rahatça doyardık.

Sonrasında eve geldik, ve uyuduk. Hala su ısıtacak bir şofbenimiz olmadığı için, ben su kaynattım, ve kova ile duş aldım. Biraz garip bi durum, ama hiç yoktan iyidir açıkçası. On'a doğru hastaneye vardık. Malum, benim istifa vereceğim büyük gündü bugün. Memurlardan biriyle dilekçeyi yazdım, ancak başhekim'e imzalatmam gerekiyormuş ve başhekim ameliyattaymış. 11'e kadar beklemek zorunda kaldık, ve maalesef Batum planımız yalan oldu. Neyse ki, internlükten alışkanlık, ameliyathane çıkışında bekledim, ve çıkar çıkmaz imzamı aldım, teslim ettim. Bir aylık yasal süreç sonunda artık resmen memuriyetten ayrılmış olucam.

Sonrasında Emine Abla'nın yanına gidip yemek yedik, Ziraat Bankasına gidip hesaplarımız ile ilgili imzaları attık. Avuç içi tarama diye bir şey icat etmişler, bir alete avuç içlerimizi kaydettirdik, böylece kartımız olmadan da, ATM'den avcumuzu okutarak para çekebilecez. Söyledikleri kadarıyla, ya yarın, ya Pazartesi maaşlarımız yatmış olacakmış. Bir önceki akşam Merrell botları gördüğümüz yere gittik. Şimdi enteresandır, Merrell botları, İstanbul'da dahi satan 1-2 mağaza vardır, daha fazlası yoktur(bkz. SPX, Sport Point mağazaları) ve Borçka gibi bir ilçe de neredeyse tüm çeşitleriyle mevcut. Adam elimizde az numara var, ama gerekirse Artvin merkezden minibüs ile getirtiyoruz diyince, daha bir şok olduk. Neyse ki Murat'ın beğendiği modelin numarası vardı, internet/İstanbul fiyatı ile aynı fiyata aldık.

Tüm bunlardan sonra, Artvin'e gidelim dedik, en azından bir-iki saat şehir merkezini görürürüz dedik, ve otobüs terminaline doğru yola çıktık. Minibüs'ün saat 3'te kalkıcağını öğrendik, ve yarım saati, çay ocağının önünde oturup çay içerek geçirmeye karar verdik. Bu sırada yanımıza çevik hareketlerle bir teyze oturdu.

Teyze kimya öğretmeniymiş. Çok hoş sohbet, ve çok kültürlü biriydi. 1962'lerde ilk görev yeri olarak Antalya'ya gittiğini öğrenince, tahminen 70li yaşlarında olduğunu çıkardık, ama görseniz, buna ihtimal dahi veremezdiniz. Borçkalıymış, ama 35 senedir Kocaeli'nde oturuyormuş. Buraya her yıl ziyarete geliyormuş. Çok güzel bir sohbet edip, çaylarımızı içtik. Daha sonra teyze köyüne doğru yola çıktı, biz de Artvin merkeze doğru.

Artvin yolu, Borçka baraj gölünün yanından giden güzel bir yol. Yine bol virajlı, tünelli, ve hatta 2 kez de viyadüklerle gölün üstünden sizi diğer tarafa geçiren bir yol. Artvin girişinde sivil polisler çevirdi, kimlik sorgulaması yaptılar. O sırada şu tatlı şeyle oynadım biraz.


Artvin enteresan bir şehir. Bir dağın üzerine kurulu, ve bir cadde sürekli dönerek en tepeye kadar çıkıyor. Şehrin en aşağısından, en yukarısına çıkmak arabayla bile neredeyse yarım saat sürüyor. Şehir merkezi buralara göre daha canlı, daha kalabalık, ancak çok ciddi yokuşlar üzerinde tüm her yer. Öyle ki, şehir meydanındaki çeşme bile eğimli bir arazi üzerinde. Beğendik, ve Borçka'dan daha güzel olduğuna karar verdik.

Minibüs bizi en tepede bıraktı, Artvin Devlet Hastanesinin hemen yanı başında. İkimizinde tuvaleti gelmiş, gidip bi hastane tuvaleti ziyareti yaptık. Belli ki hastane yeni yapılmış, çok temiz duruyor, ve tüm imkanlar var. Açıkçası İstanbul'da böyle devlet hastanesi yok, en azından yenilik ve temizlik bakımından. Sonrasında ise yokuş aşağı yürüdük, bir pastane de geçici olarak karnımızı doyurduk, ve 5'te hareket eden minibüse yetişyik. Maalesef şehir merkezinden, o da eğer talep olursa, son minibüs 6'da kalkıyormuş Borçka'ya doğru.

Dönüşte, yine Emine Abla'ya uğradık, orada yemeğimizi yedik, ve de hastanedeki bir diğer doktor arkadaş Sezgin ile buluştuk. Mavi Çarşı'daki herkesin bahsettiği "Yoyo Cafe" ye gittik. Aslında güzel bir tasarımı olan bir yer olsa da, maalesef bomboştu, ve içecekleriniz, çay kahve ile sınırlıydı. Orada bir süre oturup çay içtikten sonra, Sezgin bizi Borçka'nın gece hayatı ile tanıştırmaya karar verdi.

Öyle gece hayatı dediğime bakmayın. İki tane oteli var şehrin. Grand Baraj, ve Demirkol Otel. Bu otellerin, 10-12 arası çalışan pavyonları, ve 12-2 arası çalışan disco/bar ları mevcut. Pavyon derken, tam olarak pavyon, gerçek anlamda pavyon. Şarkıcısından, çirkin konsomatrislerine kadar.

Önce Grand Baraj'ın pavyonu'na gittik. Tüm hastane personeli resmen oradaydı. Piyanist şantör şarkıları, ve daha sonra da pavyon şarkıcısının şarkıları eşliğinde rakımızı içip, peynir ve çerezimizi yedik. Sonra, Demirkol Otel'e geçtik, oranın barında biraz eğlendik, daha sonra ise tekrar Grand Baraj'a geri döndük.

Hatunlar genelde Gürcüler, ve hayatınızda görebileceğiniz en çirkin suratlara sahipler. Ya da abartmayalım, klasik pavyon kadınları işte. Maalesef zor hayat koşulları belli. İnsanlar ciddi paralar harcıyorlar buralarda. Ve şehrin en büyük, hatta tek eğlencesinin bu olduğunu düşününce, insan üzülüyor maalesef. Şehir de başka alkol satan mekan bulmak bile zor. Ha bir de, sigara yasağı falan buraya uğramamış. Ha diyeceksiniz neler dönüyor orada, ne sigara yasağı, siz de haklısınız. İlginç gerçekten.

Hayatımın en zehirli mekanlarıydı diyebilirim. Buradan yazmakla bitmez gördüklerimiz, merak eden olursa, bana ulaşabilir, konuşuruz, ancak, gerçekten çok üzücü, çok içler acısı bir durum.

Yarın muhtemelen bu yorgunlukla(ve alkolle) öğlene kadar uyuruz, sonra ise şehirdeyiz. Belki Hopa'ya ineriz. Cumartesi Karagöl, Pazar ise Gürcistan'a gitmeyi düşünüyoruz. Bakalım Karadeniz'in bu küçük ilçesi, başka ne sırlar saklamakta. Açıkçası sizin kadar, bizler de büyük bir heyecanla bekliyoruz.

Kusura bakmayın biraz geç yazabildim, ama Borçka'nın alemlerini, gece hayatını da görmüş, sizlerle paylaşmış oldum böylece.

Yarın görüşmek üzere =)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder