14 Kasım 2012 Çarşamba

Üçüncü gün, ilk uzun refakat

Bu sabah, biraz tembellik yaptık. Biraz abartılı olabilir, evden 12'ye doğru çıktık açıkçası. Önce, Çorbacı Zekeriya Usta'nın lokantasına gittik. Duyduğumuza göre Kaymakam'ın en favori lokantaları arasındaymış. Küçük, sadece 4 masası olan, 16 kişinin aynı anda barınabileceği bir restoran. Daha önce anlatmayı unutmuşum, şehrin içinde, Ekmek Teknesi ve de Hanımeli(Emine Abla'nın restoranı) diye iki restoran var yan yana. Emine Abla'nın lokantasına biraz daha solcular gidiyormuş anladığımız kadarıyla, keza zaten Emine Abla CHP Kadın Kolu ilçe başkanı gibi bir ünvana sahip, diğer lokanta ise biraz daha MHP'ye yakın, ilçenin büyüklerinin gittiği bir lokanta.(İlçenin belediyesi de MHP'nin) Kaymakam Zekeriya Usta'da yedikten sonra ayıp olmasın diye uğrarmış Ekmek Teknesine =).

Neyse efendim, ben pilav yanına da kuru fasülye söyledim, Murat ise pilav ve taze fasülye. Hayatımda yediğim en güzel kuru fasülye olabilir. Fasuli, Çömlek gibi restoranların İstanbul'da sunmaya çalıştıkları lezzetin, orjinali buymuş meğer. Ve tadına doyulmuyormuş. Porsiyonların Fasuli'nin iki katı olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Ve gelelim işin en önemli kısmına; fiyat. Pilav ve kuru sadece 6 lira. Evet evet 6 lira.

Keyifle yemeğimizi yedikten sonra, hastaneye doğru yola çıktık. Hastane acilinde bugün, Aydın'dan mezun Seçkin diye bir arkadaş vardı. 47. atamayla gelen diğer iki arkadaş da bugün oradaydı. Borçka acili muhtemelen aynı anda 5 doktoru tarihinde ilk defa gördü =)

Gün boyu yağan yağmurun etkisiyle olması muhtemeldir(ki halen yağmakta. İlginç bir yağmur, adamı hiç çaktırmadan sırılsıklam ediyor, ama asla rahatsız etmiyor. Ayrıca halk ilginç bir şekilde, ne yağmurluk, ne şemsiye, ne de şapka takmadan sanki yağmur yokmuş gibi rahat rahat geziyor etrafta), hasta sayısı oldukça azdı. Bol bol sohbet etme fırsatı bulduk biz de. Bu sırada bir personel ile(Kadir) Cumartesi günü Karagöl'e gitmek üzere konuştuk. Broadway'i ile gezdirecek bizi.

Represant'lar bize tanıtım yaptı, böylece meslek hayatımın ilk "hatırlatması" ile de tanışmış oldum. Bu sene havanın iyi gittiğini, 20 yıldır ilk defa hava güzel olduğu için, çay'ın 4 kez mahsül verdiğini öğrendik onlardan(standardı 3müş), belki de en işe yarar bilgi oydu =)

Tek ilginç hasta muhtemelen sadece basit bir gribal enfeksiyon geçiren böbrek nakilli bir bayandı. Rahat bir şekilde kendi imkanları ile Artvin'e gönderebilecekken, nedense hep birlikte gaza geldik, ve ambulansla sevk etmeye karar verdik. Sevk işlemleri tamamlanınca, uyandık, ama biraz geç kalmıştık. Ambulansın önünde 2 kişilik yer olmadığı için ambulansla birlikte Artvin merkeze gidemedik gerçi, ama daha sonra bir şeyler yemek için uğradığımız kafetaryanın işletmecisinden, şöförün pek tekin olmadığını öğrenince, çok da üzülmedik açıkçası.

Akşam yemeği olarak bize kafetaryada "çok karışık" bir tost yaptı. Yarım ekmeğe peynir, sucuk, turşu, ketçap, mayonez ile oluşan, amerikansız bir ayvalık tostu diyebiliriz kendisine. Keyiflice yedik, ve hastaneden ayrılıp eve geldik.

Şimdi bi yandan maç izleyip bi yandan yazımı yazıyorum, sonrasında ise muhtemelen erken yatmaya çalışıcam. Keza yarın önce istifa dilekçemi vericem, sonrasında ise Batum'a gidiyoruz. Bakalım yarın bizi neler bekliyor, Borçka maceramızda =)

Yarın görüşmek üzere.

Not: Unutmuşum, nöbet çizelgemiz de hafiften belli oldu, ilk yalnız nöbetim 25'inde!

2 yorum:

  1. Hocam göreviniz hayırlı olsun ama çok hassas bir Balıkesirli olarak belirtmeliyim ki Ayvalık tostunda Amerikan olmaz. Tamamen İstanbul'da icat edilmiş bir rezilliktir. İyi çalışmalar.

    YanıtlaSil
  2. Yorum için teşekkür ederim.
    İstanbul'da amerikansız bir ayvalık tosu yemediğim için, bilemedim tabi, kusura bakmayın =)

    YanıtlaSil